|
|||||||||||||||||||||
|
m. 1797- ayın yüksek oluşu veya geç batması ِnceki gecenin ayın ilk gecesi olduğuna delil değildir. m. 1798- eğer ramazan ayının ilk günü bir kimse için sabit olmaz ve oruç tutmaz, fakat, iki âdil erkek bir ِnceki gece ramazan ayını gِrdüklerini sِylerlerse o kimse, o orucun kazasını tutmalıdır. m. 1799- eğer bir şehirde ayın ilk günü belirlenmişse o, başka bir şehrin insanları için geçerli değildir. ancak o iki şehir birbirine yakın ise veya insan o iki şehrin ufaklarının bir olduğunu biliyorsa o zaman ِteki şehir için de geçerlidir. m. 1800- ayın ilk günü bir şehirden diğer bir şehre telgrafla sabit olmaz. fakat birinden diğerine telgraf çekilen iki şehrin ufûku bir olursa veya birbirine yakın olurlarsa ve insan telgrafın şer'i hakimin hükmü veya iki adil erkeğin şahadeti üzerine çekilmiş olduğunu bilirse o zaman ayın ilk günü tespit olur. m. 1801- ramazan'ın sonu mu, yoksa Şevval'in ilk günü mü olduğu belli olmayan bir günde insan oruç tutmalıdır. fakat eğer akşamdan ِnce Şevval'in ilk günü olduğunu anlarsa iftar etmelidir. m. 1802- hapiste olan bir kimse, ramazan ayının girdiğine yakın edemezse, tahmin üzere amel etmelidir. eğer o da mümkün olmazsa hangi ayda oruç tutarsa sahihtir. oruç tuttuğu aydan on bir ay geçtikten sonra tekrar bir ay oruç tutması gerekir. sonradan onun aksi, tespit olsa bile orucu sahihtir. ama, eğer daha ramazan ayının gelmediği tespit olursa yeniden oruç tutmalıdır. haram ve mekruh olan oruçlarm. 1803- ramazan ve kurban bayramı günlerinde oruç tutmak haramdır. bunun gibi, Şaban ayının sonu mu yoksa ramazan ayının ilk günü mü olduğu belli olmayan bir günde ramazan niyetiyle oruç tutmak haramdır. m. 1804- kadının müstehap oruç tutmasıyla kocasının haklan zayi olursa, oruç tutması caiz değildir. hatta kocasının haklarına zarar gelmeyecek bile olsa, kocası onun müstehap oruç tutmasına izin vermiyorsa, ihtiyaten farz olarak oruç tutmaktan sakınmalıdır. m. 1805- evladın tuttuğu müstehap oruçlar anne ve babaya veya dedesine eziyete sebep olursa caiz değildir. hatta onların eziyet gِrmesine sebep olmasa bile, onu müstehap oruç tutmaktan men ediyorlarsa, ihtiyaten farz olarak oruç tutmamalıdır. m. 1806- babasından izinsiz müstehap oruç tutan çocuğu, günün ortasında babası oruç tutmaktan men ederse, iftar etmelidir. m. 1807- kendisine orucun zarar vermeyeceğini bilen kimseye doktor, oruç zararlıdır dese bile oruç tutmalıdır. bir kimse de orucun kendisine zarar vereceğine yakin ediyorsa veya zannediyorsa, doktor "zararlı değildir" dese bile oruç tutmamalıdır; eğer oruç tutarsa sahih değildir. ancak gurbet kastıyla tutar ve daha sonra da zararı olmadığı bilinirse sahihtir. m. 1808- eğer insan, orucun kendisine zarar vereceğine ihtimal verirse ve o ihtimal üzerine zararlı olacağından korkarsa, eğer bu ihtimal halkın nazarında yerinde bîr ihtimal olursa- oruç tutmamalıdır. eğer oruç tutarsa sahih değildir. ancak gurbet kastıyla tutar, sonradan da zararı olmadığı belli olursa sahihtir. m. 1809- orucun kendisi için zararı olmadığına inanan kimse, oruç tutar ve orucun ona zararlı olduğunu akşam olduktan sonra anlarsa, onun kazasını yerine getirmelidir. m. 1810- burada saydıklarımızdan başka da haram oruçlar vardır, onlar geniş kitaplarda açıklanmıştır. m. 1811- aşura gününün orucu ve arife günü mü, kurban bayramı mı olduğu şüpheli olan bir günde oruç tutmak mekruhtur. ama aşura günü oruç niyeti yapmaksızın insanın ikindi vaktine kadar yemek ve içmekten sakınması müstehaptır. müstehap oruçlarm. 1812- ضnceden sِylenen haram ve mekruh oruçlar dışında yılın bütün günlerinde oruç tutmak müstehaptır. bazı günler için ise ضzellikle oruç tutulması tavsiye edilmiştir. onlardan bazıları şِyledir: 1- her ayın ilk ve son perşembe'si, ayın onuncu gününden sonraki ilk çarşamba'sı. bunları tutmayan insanın bunları kaza etmesi müstehaptır. eğer esasen oruç tutamazsa her gün için fakire bir mudd taam veya 12/6 nohut ağırlığında gümüş vermesi müstehaptır. her ayın on üç, ضn dِrt ve on beşinci günleri. recep ve Şaban aylarının hepsini veya -bir gün bile olsa- bu iki aydan bir kısmını. nevruz bayramı günü, zilkade ayının yirmi beş ve yirmi dokuzuncu günleri, zilhicce ayının birinci gününden dokuzuncu günü (arife günü)ne kadar. fakat orucun verdiği za'f yüzünden arife gününün duâlarını okuyamayacaksa o günün orucu mekruhtur. yine mübarek gadir bayramı (18 zilhicce), muharrem in birinci ve üçüncü günleri, peygamber-i ekrem'in (s.a.a) mübarek doğum günü (17 rebi'ül-evvel), hazret-i resul-ü ekrem'in (s.a.a) bi'set günü (27 recep) oruç tutmak müstehaptır. müstehap oruç tutan birisinin onu tamamlaması farz değildir. hatta eğer mümin bir kardeşi kendisini yemeğe davet ederse, daveti kabul edip günün ortasında iftar etmesi müstehaptır. orucu batil eden iŞlerden sakinmanin müstehap olduĞu durumlarm. 1813- ramazan ayında oruçlu olmadıkları halde orucu bozan işlerden sakınmak, şu altı kişi için müstehaptır: yolculukta orucu bozan şeylerden birini işlemiş olup ِğleden ِnce kendi vatanına veya on gün kalmayı kararlaştırdığı bir yere ulasan yolcuya. ضğleden sonra, kendi vatanına veya on gün kalmayı kararlaştırdığı bir yere varan yolcuya. ِğleden ِnce iyileşen ve orucu bozan işlerden birini işlemiş bulunan hastaya. ِğleden sonra iyileşen hastaya. hayız ve nifas kanından gündüz temizlenen kadına. 6- ramazan ayının gündüzünde müslüman olan kâfire. m. 1814- oruçlu kimsenin, akşam ve yatsı namazlarını iftar etmeden ِnce kılması müstehaptır ama eğer biri onu bekliyorsa veya yemeğe meyli fazla olup da huzu ve huşuyla namaz kılamayacaksa, namazdan ِnce iftar etmesi daha iyidir. ancak mümkün olduğu kadar namazı fazilet vaktinde edâ etmesi daha iyidir. humus hükümlerim. 1815- yedi şeyde humus farz olur: 1- kazanç (kâr). 2- maden. 3- define. 4- haram karışmış helal mal. s- denize dalmakla elde edilen mücevherler. 6- savaş ganimeti. 7- zemmi kâfirin müslüman dan satın aldığı yer. bunlarla ilgili hükümler genişçe açıklanacaktır. 1- kazanç (kâr): m. 1816- eğer insan ticaret, san'at veya diğer kazanç yollarından bir mal elde ederse meselâ, bir meyyitin namaz ve orucunu yerine getirerek ücret alıp bir mal elde ederse kendisinin ve ailesinin yıllık masraflarından artarsa, artan kısmın humusunu (beşte birini) -ilerde sِylenecek usule gِre- vermelidir. m. 1817- kazanmak dışında bir yolla mal elde ederse, meselâ, ona bir şey bağışlarlarsa, yıllık masrafından arta kalırsa ihtiyaten farz olarak onun humusunu vermelidir. m. 1818- kadının aldığı mihirde humus yoktur; bir insana ulaşan mirasta da aynı şekilde humus yoktur. ancak bir kimse ile uzak bir akrabalığı olur ve bِyle bir akrabalık dolayısıyla ondan kendisine miras ulaşacağına ümidi olmazsa ihtiyaten farz olarak ondan kendine ulaşan mirasın yıllık masrafları arta kalanının humusunu vermelidir m. 1819- eğer bir kimse, eline miras yoluyla yetişen malın humusunun verilmediğini biliyorsa, onun humusunu vermelidir. yine eğer o malda humus olmasa bile, miras bırakan adamın humus borcu olduğunu bilirse, mirastan bu verilmeyen humusları vermelidir. m. 1820- bir kimse, kanaat yoluyla yıllık masrafından bir şey artırırsa onun humusunu vermelidir. m. 1821- masraftan başkası tarafından karşılanan bir kimse elde ettiği bütün malların humusunu vermelidir. fakat o mallardan bir kısmını ziyaret veya benzeri bir iş için harcamış olursa, kalan kısmın humusunu vermelidir. m. 1822- eğer bir kimse, bir mülkü belli fertlere -meselâ kendi çocuklarına- vakfederse; o mülke ağaçlandırma veya ziraat yapıp yıllık masraftan fazla mal elde ederlerse humusunu vermelidirler. m. 1823- fakirin, humus ve zekat olarak aldığı mal, yıllık masrafından fazla gelirse onun humusunu vermesi farz değildir. ama aldığı maldan kazanç sağlarsa, meselâ humus olarak verilen ağaçtan meyve alırsa, yıllık masrafından arta kalan kısmın humusunu vermelidir. fakirin müstehap sadaka olarak aldığı malda da -yıllık masrafından arta kalanında- humus farzdır. m. 1824- eğer bir kimse humusu verilmemiş bir parayla bir şey satın alırsa yani satıcıya ben bu malı bu parayla satın alıyorum derse, eğer şer'i hakim onun beşte bir muamelesine izin verirse o miktarın muamelesi sahihtir; alıcının aldığı malın beşte birini şefi hakime vermesi gerekir. eğer izin vermezse, o kadarının muamelesi bâtıldır; bu durumda satıcının aldığı para yok olmadığı müddetçe, şer i hakim, o paranın humusunu alır; eğer para zayi olursa humusunun karşılığını alıcıdan veya satıcıdan talep eder. m. 1825- bir malı satın alan kimse, muameleden sonra, aldığı şeyin kıymetini humusu verilmemiş paradan verirse; yaptığı muamele sahihtir; ama satıcıya humusu verilmemiş paradan verdiği için, onun beşte biri miktarı satıcıya borçludur. satıcıya verdiği para mevcutsa, şer'i hakim onun beşte birini alır; eğer para mevcut değilse satıcıdan veya alıcıdan onun karşılığını talep eder. m. 1826- eğer humusu verilmemiş bi değilse satıcıdan veya alıcıdan onun karşılığını talep eder. m. 1826- eğer humusu verilmemiş bir malı satın alırsa, şer'i hakim izin vermediği takdirde muamelenin beşte biri bâtıldır ve seri hakim, o malın beşte birini alabilir; eğer izin verirse muamele sahihtir; alıcı o malın beşte birinin parasını şer'i hakime vermelidir. eğer satıcıya vermişse ondan geri alabilir m. 1827- eğer humusu verilmemiş bir şey, bir kimseye bağışlanırsa, o şeyin beşte biri onun malı olmaz. m. 1828- eğer kâfirden veya humusa inancı olmayan bir kimseden bir mal elde edilirse onun humusunu vermek farz değildir. m. 1829- tüccar, esnaf, sanatkâr ve benzerleri, işe başladıkları tarihten bir yıl sonra, yıllık masraflarım düştükten sonra, arta kalan kısmın humusunu vermelidirler. mesleği ticaret olmayan kimseler de eğer tesadüfen bir kazanç sağlarsa onu, elde ettikleri tarihten bir yıl sonra yıllık masraftan arta kalanın humusunu vermelidirler. m. 1830- insan, ne zaman bir kazanç elde ederse onun humusunu yıl arasında verebilir. ama yıl sonuna kadar humus verme işini ertelemek de caizdir. humus vermek için güneş yılını (takvimini) seçerse, sakıncası yoktur. m. 1831- humus verme süresini yıla gِre ayarlaması gereken esnaf gibi, bir kimse eğer bîr mal elde eder ve yıl arasında ِlürse ِlüm anma kadar olan masraf! kazancından düşülür ve geriye kalanın humusu verilmesi gerekir. m. 1832- ticaret için alınan malın fiyatı yükselir ve onu satmazsa sonradan aynı yıl içerisinde fiyatı düşerse, yüksek miktarın humusu ona farz değildir. m. 1833- ticaret için alman bir malın fiyatı yükselir, daha da yükseleceği ümidiyle yi! bittikten sonraya kadar satmaz ve kıymeti düşerse, yükseldiği kısmın humusu da o kimse üzerine farz olur. hatta tüccarların normal olarak bir malın fiyatının yükselmesi için beklettikleri süre kadar bekletse bile yükselen miktarın humusunu vermelidir. m. 1834- ticaret malı dışında humusu verilmiş olan veya humusu olmayan bir malın kıymeti yükselir ve sonra onu satarsa yükselen kısmın humusu vardır. ancak eğer mesela, aldığı ağaç meyve verir veya koyun semizleşirse ve onlara bakmaktan maksadı da kazanç sağlamak olursa, artan kısmın humusunu vermelidir. m. 1835- kıymetlenince satmak niyetiyle bir bağ yaparsa bağın artan fiyatının, ağaçların gelişmesinin ve meyvelerin humusunu vermelidir. fakat bağ yapmaktan kastı meyveden istifade etmek olursa, yalnızca meyvenin humusunu vermelidir. m. 1836- eğer bir kimse sِğüt, çınar ve bunlara benzer diğer ağaçlan diker, satış yılı geldiği zaman onları satmasa bile humusunu vermesi gerekir. ama eğer mesela normal olarak her yıl kesilen dallarından bir yarar sağlar ve bu yalnız veya diğer kazançlarıyla birlikte bir yıllık masrafından artarsa, her yıl sonunda artan miktarın humusunu vermelidir. m. 1837- birden fazla yoldan kazancı olan kimse, meselâ, bir mülkün kirasını alır, alış-veriş yapar ve ziraatla da uğraşırsa; yıl sonunda masrafını çıkıp geri kalanın humusunu vermelidir. eğer birinden kâr ve diğerinden zarar ederse ihtiyaten farz olarak kâr ettiği şeyin humusunu vermelidir. ama eğer iki ticaret olursa birinin zararını diğerinden çıkabilir. m. 1838- bir kâr elde etmek için yapılan masraflar, komisyon ve taşıma masrafları gibi yıllık gider olarak m. 1839- kazançlardan yıl ortasında yemek, elbise, ev eşyası, ev alımı, evlilik, kız için çeyiz, ziyaret ve benzeri işler için yapılan masrafların -şanından daha üst düzeyde olmazsa, genel olarak ihtiyaç duyulan zamanda alınırsa ve israf da yapılmazsa- humusu yoktur. m. 1840- insanın nezir ve keffaret için yaptığı masraflar yıllık masraftan sayılır. başka birine bağışlanan veya ِdül olarak verilen mal da şanından fazla olmazsa, yıllık giderden sayılır. m. 1- eğer insan, kızının çeyizini birden hazırlayamazca ve her yıl ondan bir miktar hazırlamak zorunda kalırsa veya her yıl kızlar için bir miktar çeyiz hazırlanan bir şehirdeyse eğer onu hazırlamaya gerek varsa ve yıl ortasında o yılın kazancından çeyiz alırsa, onun humusunu vermek gerekmez. ama eğer o yılın kazancından sonraki yıl alırsa onun humusunu vermelidir. m. 1841- insanın hac ve diğer ziyaretler yolculuğunda harcadığı mal eğer binek hayvanı gibi aslı kalan bir mal ise ve onun menfaatinden yararlanmış ise yolculuğun bir miktarı ِbür yıla geçse bile yolculuğa başladığı yılın masraflarından hesap edilir. ama yiyecek maddeleri gibi kalıcı olmayan şeyler ise ِbür yıla geçen miktarın humusunu vermelidir. m. 1842- herhangi bir kazanç yolundan veya ticaretten kazancı olan bir kimsenin, humusu farz olmayan başka bir malı da olursa, yıllık masrafını yalnızca kazancı üzerinden hesap edebilir. m. 1843- kazancından yıllık masrafı için bir miktar gıda maddesi alır o da yıl sonunda artarsa, onun humusunu vermesi gerekir. onun kıymetini vermek isterse eğer satın aldığı zamana nispet, fiyatı artmışsa yıl sonunun fiyatını hesaplayıp vermelidir. m. 1844- kazancından humusunu vermeden evi için eşya alır ve ona ihtiyacı kalmazsa onun humusunu vermesi farzdır. ama eğer kazanç yılından sonra ona ihtiyacı kalmazsa humus farz değildir. kadının süs eşyası da eğer yıl arasında onunla kadının süs yapma zamanı geçerse, bِyledir (humusunu vermelidir). m. 1845- eğer bir yıl boyunca hiç kazanç sağlanamamışa, o yılın masraflarını iki yıl sonra elde edeceği kazancından düşemez. m. 1846- eğer yılın başında kazanç sağlayamayıp sermayeden harcamış ve yıl tamamlanmadan ِnce de bir kazanç sağlarsa, sermayeden harcamış olduğunu kazançtan düşebilir. m. 1847- kusur etmeksizin kazancının bir bِlümünün sermayesinden bir miktarı muamelede zarar veya zayi olma sonucu azalır veya yok olur ve o kazancın geriye kalan kısmıyla da bîr miktar kazanç sağlar ve bu da yıllık masrafından fazla gelirse, sermayeden azalan miktarı kazançtan düşebilir. m. 1848- sermaye dışındaki mallarından bir şey yok olursa, elde ettiği kazançtan onu temin edemez. ama aynı yıl içerisinde o mala ihtiyacı olursa, yıl içinde elde ettiği kazançtan onu temin edebilir. m. 1849- eğer yılın başında kendi masrafı için borç eder ve yıl bitmeden bir kazanç sağlarsa, o borç miktarını kazancından düşemez. ama eğer borç kazançtan sona olursa düşebilir. m. 1850- yıl boyunca bir kazanç sağlayamaz ve masrafı için borç ederse, bu borçlarını gelecek yılların kazancından ِdeyemez. bu durumda ve ِnceki meselede açıklanan durumda borcunu yıl içindeki karından ِdeyebilir ve bu miktara humus lazım gelmez. m. 1851- eğer malını çoğaltmak veya ihtiyacı olmayan bir mülkü almak için borç ederse, kazancından o borcunu ِdeyemez. fakat ِdünç aldığı mal veya borçla satın aldığı şey yok olur ve borcunu ِdemeye mecbur kalırsa, o borcunu kazançtan verebilir. m. 1852- insan her şeyin humusunu onun kendisinden veya onu hesaplayarak parasını verebilir. fakat, başka bir şey onun yerine vermek isterse sakıncalıdır. ama seri hakimin izniyle olursa sakıncası yoktur. m. 1853- bir malın humusunu vermedikçe, onun humusunu vermek niyetinde olsa bile, o malda tasarruf edemez. m. 1854- humus vermesi gereken bir kimse o malı zimmetine alamaz, yani kendisini humus sahihlerine borçlu sayarak malın tamamını kullanamaz. eğer o malı kullanır ve mal da zayi olursa onun humusunu vermesi gerekir. m. 1855- humus borcu olan bir kimse şer'i hakimle anlaşırsa, malının hepsini kullanabilir; anlaşmadan sonra, o maldan elde ettiği kazanç kendisinindir. m. 1856- birisiyle ortak olan kimse kendi kazançlarının humusunu verdiği halde ortağı, üzerine düşen humusu vermemişse; gelecek yıl için ortağı humusu verilmemiş maldan sermaye yaparsa, hiç birisi o malı kullanamaz. m. 1857- buluğa ermemiş bir çocuğun sermayesi olur ve ondan bir kazanç sağlanırsa, çocuk buluğa ermeden ِnce velisine onun humusunu vermesi farzdır. m. 1858- insan, humusunu vermediğini kesin olarak bildiği bir malı kullanamaz. ama humusunu verip vermediğinde şüphe ettiği bir malı kullanabilir. m. 1859- tik mükellef olduğundan bu yana humus vermemiş olan bir kimse, "kıymeti arttıktan sonra satmak" amacı olmadan bir mülk alır ve kıymeti artarsa; meselâ, ziraat için bir toprak alır ve satıcıya humusu verilmemiş paradan verip, ona bu araziyi bu parayla alıyorum derse şer*i hâkim muamelenin beşte birine izin verdiği takdirde, alıcı o mülkün fiyatına gِre humusunu vermelidir. m. 1860- mükellef olduğundan beri hiç humus vermemişde, alıcı o mülkün fiyatına gِre humusunu vermelidir. m. 1860- mükellef olduğundan beri hiç humus vermemiş olan kimse, kazancından ihtiyacı olmayan bir şeyi alırsa, o şeyin alınışından bir yıl geçerse onun humusunu vermelidir. ihtiyacı olan ev eşyası ve diğer şeyleri şanına uygun bir şekilde almış ise, eğer o eşyaları, kazanç elde ettiği yıl içerisinde aldığını bilirse onun humusunu vermesi gerekmez. eğer bunları yılın ortasında mı, yoksa yıl bittikten sonra mı aldığını bilmezse ihtiyaten farz olarak şer'i hakimle anlaşmalıdır. 2- maden: m. 1861- altın, gümüş, kurşun, bakır, demir, petrol, taşkِmürü, firuze, akik, demir sülfat, tuz ve diğer maden denilen şeylerden bir şey elde edilirse, nisâb miktarına ulaşırsa humusunu vermek gerekir. m. 1862- madenin nisabı, ihtiyata gِre, 105 miskal gümüş, veya 15 miskal altındır. ihtiyaten farz olarak elde edilen maddenin nisabı çıkarma ve tasfiye etme masraflarından hesaplanmalıdır. ama masraf çıkarıldıktan sonra geri kalanın humsu verilmelidir. m. 1863- madenden istifade edilen miktar eğer nisaba yetişmez, ama tek başına veya diğer ticarî menfaatlerle birlikte yıllık masraftan arta kalırsa ona humus farz olur. m. 1864- kireç, alçı, baş (yıkama) kili, kırmızı kil ihtiyaten farz olarak madenlerden sayılır ve humusu vardır.
|