Büyük Taklit Mercii
   Hayat Öyküsü
   Eserleri
   Ahkam ve Fetvalar
   Mesajlar
   Gençler İçin İlmihal
   Resimler
   Soru ve Cevaplar
   Alimlerin Hayat
   Vucuhat hakkında

   E-Mail Listing:


 
Back Index Next

m. 2617- eğer ِlen kimsenin varisi anne veya baba tarafından veya anne ve baba tarafından olan bir kaç dayı ve bir kaç teyze olursa, amca ve hala da olursa, mal üç paya ayrılır,onun iki payını ِnceki meselede sِylendiği

şekilde amca ve hala arasında taksim ederler, bir payını da dayılar ve teyzeler arasında eşit bir şekilde taksim ederler.

m. 2618- eğer ِlen kimsenin varisi, anne tarafından dayı veya teyze ve baba tararından veya anne ve baba tarafından bir kaç dayı ve teyze ile amca ve hala olursa, mal üç pay edilir, iki payını ِnceden belirtildiği gibi amca ve hala arasında taksim ederler. eğer ضlen kimsenin anne tarafından bir dayısı veya bir teyzesi olursa, onun yenge kalan bir payını altı kısma ayırırlar ve bir kısmını anne taralından olan dayı veya teyzeye verirler, geri kalanını baba tarafından veya anne ve baba tarafından olan dayı ve teyzeye verirler ve aralarında eşit bir şekilde paylaşırlar. ama eğer anne tarafından bir kaç dayı ve ya teyze olursa veya anne taralından hem dayısı, hem de teyzesi olursa, o tek payı üç kısma ayırırlar, bir kısmını anne tarafından olan dayılar ve teyzeler arasında eşit bir şekilde paylaşırlar, geriye kalanını da baba tarafından veya anne ve baba tarafından olan dayı ve teyzeye, aralarında eşit bir şekilde bِlüşmek üzere verirler.

m. 2619- eğer ِlen kimsenin amca, hala, dayı ve teyzesi olmazsa, amca ve halaya düşen pay onların çocuklarına, dayı ve teyzeye düşen pay da onların çocuklarına verilir.

m. 2620- ضlen kimsenin varisi, babasının amca, hala, dayı ve teyzesi ile annesinin amca, hala, dayı ve teyzesi olursa, mal üç kısma ayrılır, bir payı ِlenin annesinin amca, hala, dayı ve teyzesine eşit bir şekilde verilir, ama ihtiyaten farz olarak ِlenin annesinin anne tarafından amca ve halasının arasında sulh yapmaları gerekir. geriye kalan iki payı üç kısma ayırırlar; onun bir kısmını ِlenin babasının dayı ve teyzesi arasında eşit bir şekilde taksim ederler, ondan geriye kalan iki kısmı da ضlenin babasının amca ve halasına verilir ve amca halanın iki katı alır.

kari ve kocanin mirasi

m. 2621- ضlen bir kadının evladı olmadığı takdirde, bütün malın yansını kocası, geriye kalanı diğer varisleri alır. eğer o kocasından veya başka kocasından evladı olursa, malın dِrtte birini kocası, geri kalanı diğer varisleri alır.

m. 2622- ِlen bir erkeğin evladı olmadığı takdirde, malının dِrtte birini karısı, geriye kalanı diğer varisleri alır. eğer o kadından veya başka bir kadından evladı olursa, malın sekizde birini karısı, geriye kalanı diğer varisleri alır. kadın, taşınabilir malların hepsinden miras alır, ama arazi ve kıymetinden miras alamaz ve yine bina ve ağaç gibi toprak üzerindeki şeylerin kendilerinden miras alamaz. ama onların kıymetinden miras alır.

m. 2623- kadın, miras alamadığı bir şeyi kullanmak isterse, diğer mirasçılardan izin almalıdır. yine mirasçıların da kadının payını vermedikçe, kadının izin olmaksızın, kıymetinden miras aldığı bina ve benzeri şeylerde tasarruf etmemeleri gerekir. bu durumda, bu mallar kadının hissesi verilmeden satılacak olursa, kadın muameleye izin verirse sahihtir, yoksa kadının hissesi oranında muamele batıldır.

m. 2624- bina, ağaç ve benzeri şeylerin kıymetini belirleyeceklerse şِyle yapmalılar: bunlar arazi üzerinde kirasız kaldığında yok olacağı zamana kadarki değeri hesaplanıp, kadının hissesi o kıymet üzerinden verilmelidir.

m. 2625- su kanalları ve benzerleri arazi hükmündedir; onda kullanılmış olan tuğla ve benzeri şeyler ise bina hükmündedir.

m. 2626- birden fazla karısı olan bir adam ِlürse, evladı olmazsa, malın dِrtte biri, evladı olursa malın sekizde biri, -onlardan hiç biriyle veya bazısıyla temasta bulunmamış olsa bile- açıklandığı gibi nikahlı kanlar arasında eşit bir

şekilde taksim edilir. ama, kendisinin ِlümüne sebep olan hastalık zamanında bir kadını nikahlamış ve onunla ilişkide bulunmamışsa, o kadın o adamdan miras alamadığı gibi mehir hakkı da yoktur.

m. 2627- bir kadın, hastalık halinde kocaya gider ve o hastalıktan ِlürse, kocası onunla ilişkide bulunmamış bile olsa, ondan miras alır.

m. 2628- bir kadına -talak bahsinde sِylendiği şekilde- ric'i talak verirler ve iddetinde ِlürse, kocası ondan miras alır; yine kocası, kadının iddetinde ضlürse, kadın da ondan miras alır. ama ric'i talakın iddeti bittikten sonra veya bâin talakının iddeti içerisinde eşlerden biri ِlürse, diğeri ondan miras alamaz.

m. 2629- kocası, hastalık halindeyken karısını boşar ve on iki karnen ay geçmeden ِlürse, kadın üç şartla ondan miras alabilir:

1-bu müddet içerisinden başka bir kocaya gitmemişse.

2-    kocasına meyli olmadığından kendisi boşaması için kocasına bir mal vermemişse, kocasına bir şey vermiş olduğu halde boşama isteği kadından olursa yine de mira alması sakıncalıdır.

3-    hastalık halindeyken kansını boşayan koca, o hastalıktan veya başka bir sebepten ِlürse. ama, eğer o hastalığı iyi olur da başka bir sebepten ِlürse kadın ondan miras alamaz.

m. kocası, karısının giymesi için aldığı elbise, kadının üzerinde olsa bile kocasının ِlümünden sonra kocasının malıdır.

mirasla ilgili diĞer meseleler

m. 2630- ضlenin kuran'ı, yüzüğü, kılıcı, giydiği veya giymek için aldığı ve diktiği elbise kullanılmamış bile olsa büyük oğlundur. eğer ِlenin bu dِrt şeyden birinden birden fazla varsa, mesela, iki kuran'ı veya iki yüzüğü varsa ve bunlar kullanılabilir durumdaysa veya kullanılmak için yapılmışsa, büyük oğlun malıdır.

m. 2631- ضlenin büyük oğlu iki taneyse, mesela, iki kadından aynı anda iki erkek çocuk dünyaya gelmişse, ِlenin kuran, kılıç, yüzük ve elbisesini aralarından eşit bir şekilde paylaşmalıdırlar

m. 2632- ضlen kimsenin borcu olur, bu borcu da malı kadar veya daha fazla olursa; ِnceki meselede belirtilen ve büyük oğluna düşen dِrt şeyi borcuna vermeliler. eğer borcu malından az olursa, ihtiyaten farz gereğince büyük oğla düşen o dِrt şeyi de borcuna nisbetle vermeliler. mesela, malının hepsi altmış lira ederse, bunun yirmi lira miktarı büyük oğluna düşen şeyler olursa ve otuz lira miktarında da borcu olursa ihtiyaten farz olarak büyük oğlun o dِrt şeyden on lira miktarını ِlenin borcuna vermesi gerekir.

m. 2633- müslüman, kafirden miras alabilir, ama; ِlenin babası veya oğlu bile olsa, kafir müslüman’dan miras alamaz.

m. 2634- bir kimse, kendi akrabasından birini kasten ve haksız yere ِldürürse ondan miras alamaz. ama, havaya attığı taşın tesadüfen akrabasından birisine isabet etmesi gibi hata olarak ِldürürse, ondan miras alır, fakat kati bedelinden (diyetten) miras alamaz.

m. 2635- miras taksim edilmek istendiği sırada ِlen kimsenin ana karında çocuğu olursa ve onun derecesinden

baba, anne ve çocuğu gibi başka varisi de olursa; ama karnında olan bu çocuk canlı olarak dünyaya gelirse miras alır. bunun için iki erkek çocuğun hissesini bir kenara koyarlar. ancak, çok olduğuna, mesela, kadının üç çocuğa hamile olduğuna ihtimal verirlerse, üç erkek çocuğun hissesini bir kenara koyarlar. eğer mesela, bir erkek veya bir kız dünyaya gelirse mirasın artan kısmını mirasçılar kendi aralarında taksim ederler.

emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münker

m. 2636- emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münker (iyiliği emir ve kِtülükten sakındırmak), sِylenilecek şartlarda farzdır ve onun terk edilmesi günahtır. müstehap ve mekruh olan şeylerde emir ve nehy de müstehap ve mekruhtur.

m. 2637- emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münker farz-ı kifayedir ve mükellef olanlardan bazısının yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden düşer. eğer marufu ikame etmek ve münkire engel olmak mükelleflerden oluşan bir topluluğa bağlıysa, toplanmaları gerekir.

m. 2638- bazılarının yaptığı emir ve nehyi etkili olmaz da diğer bazıları emir ve nehiylerinin etkili olacağına ihtimal verirlerse, onların emir ve nehyi yapmaları farzdır.

m, 2639- emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'i-münkirde şer'i olarak meseleyi açıklamak yeterli değildir mükellefin bizzat emir ve nehy etmesi gerekir.

m, 2640- emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münkirde gurbet kastı şart değildir. maksat farzı yerine getirmek ve haramı engellemektir.

emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l- münkir’in Şartlari

m. 2641- emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münkirin farz olmasının dِrt şartı vardır:

emir ve nehyi yapan kimse, mükellef kimsenin yapmadığı şeyi yapmasının farz olduğunu ve yaptığı şeyi terk etmesinin gerektiğini bilmelidir; maruf ve münkiri bilmeyen kimseye başkasına emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l- münkir etmesi farz değildir.

emir ve nehyin etkili olacağına ihtimal vermelidir. eğer etkili olmayacağını bilirse farz değildir.

günahkâr olan kimsenin günahını tekrarlayacağın bilmeli veya buna emin olmalıdır. eğer tekrarlamayacağını bilirse veya zannederse veya sahih olarak ihtimal verirse farz değildir.

4-    emir ve nehy etmekte herhangi bir mefsede olmamalıdır. eğer emir ve nehy yaptığında canına, malına, namusuna ve haysiyetine dikkate değer bir zarar geleceğini bilir vey05;r. eğer emir ve nehy yaptığında canına, malına, namusuna ve haysiyetine dikkate değer bir zarar geleceğini bilir veya zannederse farz değildir. hatta eğer zikredilen zararların gelmesine sahih ihtimal bile verse ve bu ihtimalden o zararlara uğramak korkusu hasıl olursa farz değildir. bunun gibi, eğer yakınlarının zararla karşılaşacağından korkarsa yine farz olmaz. müminlerden bazısının can, mal, namus veya haysiyetine zarar gelebileceği ihtimalinde de farz olmaz. hatta bir çok yerde haram olur.

m. 2642- maruf ve münker; din veya mezhep ilkelerinin korunması, kuran-ı mecid'in muhafazası, müslümanların inançlarının veya islam'ın zaruri hükümlerinin muhafazası gibi Şâr-i mukaddes (allah) tarafından ِnem verilen konulardan olursa yalnızca zarar korkusu, farz olmamasına

sebep olmaz; bu ِnceliklere dikkat olunmalıdır. müslümanların inançlarının muhafazası veya islam'ın zaruri hükümlerinin muhafazası can ve mal fedasına bağlıysa, bu uğurda feda etmek farzdır.

m. 2643- eğer islâm’da bir bid'at vuku bulursa, zalim ve tâğuti devletlerin islâm dini adına uyguladığı münkirler gibi, hakkı açıklayıp bâtılı inkar (ret) etmek ِzellikle islâm alimlerine farzdır ve eğer islâm alimlerinin susması ilim makamına saygısızlık ve islâm alimleri hakkında kِtü zan edilmesine sebep olursa, mümkün olan her vesileyle hakkı açıklamak farzdır, hatta etki etmeyeceği bilinse bile.

m. 2644- eğer susmanın, maruf bir şeyin münkir ve müker bir şeyin de maruf olmasına sebep olacağına doğru bir ihtimal verilirse hakkı açıklayıp ilan etmek, ضzellikle islâm alimlerine farzdır; susmaları caiz değildir.

m. 2645- eğer islâm alimlerinin susması, zalimin güçlenmesine veya teyit edilmesine veyahut onun, diğer haramları yapmak için cesaretlenmesine sebep olursa o anda etkisi olmasa bile hakkı açıklamak ve bâtılı reddetmek farzdır.

emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l- münkir’خn merhaleleri

m. 2646- marufu emir ve münkir den nehy etmekte değişik merhaleler vardır. buna gِre eğer, aşağı merhalede maksadın elde edilmesi muhtemel ise diğer merhalelere gِre amel edilmesi caiz değildir.

m. 2647- birinci merhalede günah işleyen kimseye karşı, günah işlediği için kendisine bِyle davranıldığını, anlayacağı bir şekilde davranılmalıdır; yani ondan yüz çevirmek veya asık suratla gِrüşmek veya onunla gidip-gelmeyi kesip uzak durmak gibi, bir takım davranışlarla günahı terk etsin diye ona karşı bu gibi muameleler yapıldığı anlatılabilmelidir.

m. 2648- eğer bu merhalede de değişik dereceler olursa hafif derecenin tesir edeceği muhtemel ise onun yetinmelidir. meselâ, eğer onunla konuşmamakla maksadı elde edeceğine ihtimal verirse konuşmamayla yetinip daha yukarı derecelere gِre amel etmemelidir; ِzellikle eğer bِyle bir muamele o şahsın haysiyetine dokunacak nitelikte olursa.

m. 2649- eğer günah işleyen bir kimseyle muaşereti keserek ondan uzak durmak az günah işlemesine sebep olacaksa yahut günah işlemesinin azalmasına sebep olacağı muhtemel ise, tamamen günahı terk etmese bile ilişkiyi kesmek farzdır. fakat bu merhaleye, diğer merhalelerle tamamen günah işlemesine veya daha az günah işlemesine engel olmadığı durumda geçilmelidir.

m. 2650- marufu emir ve münkirden nehy etmenin ikinci merhalesi, dil ile emir ve nehy etmektir. buna gِre, nehy etmenin tesir edeceğine ihtimal verilir ve zikredilen diğer şartlar da mevcut olursa, günah işleyeni nehy etmek ve farzı terk edeni onu yapmaya emretmek farzdır.

m. 2651- eğer, günah işleyen kimsenin ِğüt ve nasihat ile günahı terk edeceğine ihtimal verilirse bununla yetinip ِğüt ve nasihat haddini aşmamalıdır.

m. 2652- eğer nasihatin tesir etmeyeceğini bilir fakat zorunlu tuttuğu takdirde emir ve nehyin tesir edeceğine ihtimal verirse, o şekilde emir ve nehy etmelidir. eğer bu da tesir etmeyip, sadece sert konuşmak ve tehdit etmek tesir edecekse ِyle yapmalıdır. fakat yalan ve diğer günahlardan kaçınılmalıdır.

m. 2653- günahı ِnlemek için başka bir günahı yapmak meselâ, sِvmek, yalan sِylemek, ihanet etmek caiz değildir. fakat eğer ِnlenecek günah, seri mukaddesin çok ِnem verdiği ve yapılmasına asla izin vermediği bir iş olursa -nefs-i muhtereme yi ِldürmek gibi- o zaman mümkün olan her yolla onu ِnlemek gerekir

m. 2654- eğer günahkâr kimse günahı, sadece birinci ve ikinci merhalenin her ikisinin bir arada yapıldığı takdirde terk edecekse, bِyle yapılması farzdır. yani hem o kimseden uzak durarak muaşereti terk edip, asık suratla onunla karşılaşılma)), hem de dille onu marufa emir ve münkirden nehy etmek gerekir.

m. 2655- üçüncü merhale zorlamaktır. buna gِre, eğer münkiri terk etmesi veya yerine getirmesinin sadece zorlamayla gerçekleşeceğini bilir veya buna kanaat getirirse zorlaması farzdır. fakat gereken haddi açmamalıdır.

m. 2656- eğer günah işleyen kimseyle günah arasında bir engel meydana getirilip bِylelikle günahın yapılması ِnlenirse ve bu işin mahzurları başka şeylerden az olursa sadece bununla yetinmek gerekir.

m. 2657- eğer günahı ِnlemek, günah işleyenin elinden tutmaya veya o kimseyi günah işlenen yerden dışarıya çıkarmaya veya o kimsenin günah işlemeğe vesile kıldığı araçta tasarruf etmeye bağlı olursa, bunları yapmak caizdir, hatta farzdır.

m. 2658- günah işleyenin muhterem mallarını telef etmek caiz değildir. fakat günahı ِnlemek telef etmeği gerektirirse caizdir ve bu takdirde gerekli ihtiyata gِre telef ettiği malın mislini veya değerini vermelidir aksi takdirde zâmin ve günahkârdır.

m. 2659- eğer günah işlenmesinin ِnlenmesi, günah işleyen kimsenin bir yerde hapsedilmesine veya bir yere

girmesinin ِnlenmesine bağlı olursa, o kimseyi hapsetmek veya o yere girmesini ِnlemek farzdır, ancak gereken hadde riâyet etmeli ve haddi aşamamalıdır.

m. 2660- eğer günahı ِnlemek, günah işleyen kimseye dayak atmağa ve baskı yapmağa ve onu zor durumda bırakmağa bağlı olursa caizdir. fakat, haddi aşamamak gerekir. eğer bu gibi işlerde gerekli bütün şartlan hâiz olan bir müçtehidin izni olursa daha iyidir, hatta bu gerekli ihtiyata daha uygundur.

m. 2661- eğer münkirlerin ِnlenmesi ve farzların yerine getirilmesi yaralama veya ِldürme işlemine bağlı olursa, bu ancak gereken şartlarının varolması ve gerekli bütün şartlan bulunduran bîr müçtehidin izin vermesiyle caizdir; bunun dışında caiz değildir.

m. 2662- eğer münkir, mukaddes şeriatın çok ِnem verdiği ve asla onun vuku bulmasına razı olmadığı şeylerden olursa, mümkün olan her yolla onu defetmek caizdir. meselâ, ِldürülmesi caiz olmayan bir kimseyi başka bir kimse ِldürmek isterse, onu ِnlemek gerekir. eğer mazlumun ِldürülmesini ضnlemek sadece zalimin ِldürülmesiyle mümkün olursa zalimi ِldürmek caiz olmaktan ِte farzdır ve müçtehitten izin almak gerekmez. fakat ِldürmekten başka bir yol ile bunun ِnlenmesi mümkün olursa onunla amel etmek gerekir buna gِre, eğer gereken haddi aşarsa günahkâr sayılır ve ona çeşitli hükümler uygulanır:

savunma hükümleri

m. 2663- eğer düşman, müslüman beldelere ve onun hudutlarına saldırırsa, can ve mal feda etmek de dahil olmak üzere mümkün olan her vesileyle müslümanların savunma yapması farzdır. bu konuda seri hakimin (veliyyi emrin) izin vermesine ihtiyaç yoktur.

m. 2664- eğer müslümanlar; ecnebilerin, ister vasıtasız, isterse iç veya dış uşaklarının vasıtasıyla müslüman beldeleri istila etmeyi planlamalarından korkarlarsa, mümkün olan her vesileyle islâm ülkelerini savunmaları farzdır.

m. 2665- eğer ecnebiler islam ülkeleri içerisinde bir takım komplolar hazırlayıp planlar çizmişlerse ve bu vesileyle onların islâm ülkelerine musallat olacaklarından korkuluyorsa, mümkün olan her vesileyle onların planlarını bozup komplolarını etkisiz hale getirmek ve nüfuzlarının genişlemesini ِnlemek müslümanlara farzdır

m. 2666- eğer ecnebilerin siyasi, iktisadi veya ticari nüfuzlarının genişlemesi yüzünden müslüman beldelere musallat olacaklarından korkutursa; müslümanların, mümkün olan her vesileyle islâm ülkelerini savunmaları, ecnebilerin iç ve dış uşaklarının kirli ellerini kırmaları farzdır.

m. 2667- eğer islâm ülkeleriyle ecnebi ülkeler arasında bulunan siyasi ilişkiler yüzünden, onların islâm ülkelerine musallat olacaklarından korkulursa sadece siyasi ve iktisadi sulta olsa bile müslümanların bu gibi ilişkilere muhalefet edip devletlerini bِyle ilişkileri kesmeye zorlamalıdırlar.

m. 2668- eğer ecnebilerle ticari ilişkilerde bulunmanın müslümanların borsalarına iktisadi darbe indireceğinden ve ticari, iktisadi esarete yol açacağından korkulursa bu gibi ilişkileri kesmek farz ve bِyle ticaret haramdır.

m. 2669- islâm ülkelerine hakim olan devletlerden herhangi birinin ecnebilerle, islâm ve müslümanların maslahatına ters düşecek bir şekilde, siyasi veya ticari herhangi bir ilişki kurması caiz değildir. eğer bir devlet bِyle bir ilişkide bulunmağa kalkışırsa, diğer müslüman devletlerin onu mümkün olan her yoldan bu ilişkiyi kesmeye zorlamaları farzdır.

m. 2670- eğer islâm ülkelerini yِneticilerden bazıları islâm ve müslümanların maslahatına ters düşen ecnebilerin siyasi, iktisadi veya asken herhangi bir nüfuzlarının artıp genişlemesine sebep olursa, o gِrevi üstlenmesi doğru yolla olduğu farz edilirse bile yaptığı bu hıyanetten dolayı hangi makam ve gِrevde olursa olsun azledilmiş sayılır ve mümkün olan her vesile ile müslümanlar onu cezalandırmalıdırlar.

m. 2671- büyük zalim devletlerin elinde âlet olan israil gibi devletlerle ticari ve siyasi ilişkilerde bulunmak caiz değildir, ve müslümanlar mümkün olan her yolla bِyle ilişkilere muhalefet etmelidirler. israil ve uşaklarıyla ticari ilişkileri olan tüccarlar, islâm ve müslümanların haini ve islam hükümlerinin yok olmasına yardımcı sayılırlar, müslümanlar bu gibi hain devlet ve tüccarlar ile her türlü ilişkiyi kesip onları bu gibi ilişkileri kesmeye zorlamalıdırlar.

Back Index Next